Haddini bilmeyene nazikçe haddini bildirmek
Toplum içinde yaşamanın bir bedeli varsa, bu; herkesin aynı ölçüde saygılı, düşünceli ve dikkatli davranmamasıdır. İnsanlar arasındaki ilişkiler bazen öyle bir hâl alır ki, biri diğerinin sınırlarını görmezden gelir, fazlaca içli dışlı olur, üst perdeden konuşur, hatta imalarla kırar, küçümseyici tavırlarla can acıtır. İşte tam da bu anlarda ne yapacağımız belirler karakterimizi:
Susmak mı? Patlamak mı? Yoksa üçüncü bir yol olarak zarafetle “dur” demek mi?
Bugün bu yazımda, çoğu zaman hafife alınan ama son derece etkili bir tavırdan bahsedeceğim:
Haddini bilmeyene nazikçe haddini bildirme sanatı.
Kalabalık bir masada gelen küstahça bir yorum…
Diyelim ki bir arkadaş ortamındasınız. Kalabalık bir masada biri, özel hayatınıza dair alaycı bir yorum yapıyor. Belki evlenme kararınızı sorguluyor, belki de çocuk sahibi olmamanızı ima yoluyla eleştiriyor. O an ya sessiz kalıyorsunuz ya da içinizde bir şeyler kırılıyor.
Oysa orada söyleyeceğiniz bir cümle var:
“Bu benim için oldukça özel ve hassas bir konu, bunu burada tartışmak istemem. Anlayış göstereceğini umuyorum.”
Ne bağırmak var bu cümlede, ne kırmak…
Ama mesaj net:
“Burası senin durman gereken yer.”
Sessizliğin de Bir Sesi Vardır
Her durumda sözle müdahale etmek gerekmez. Bazen bilinçli bir sessizlik, karşı tarafa “Sana tepki vermeye bile gerek duymuyorum.” demektir.
Özellikle üstünlük kurma çabası içinde olan ya da sizi provoke etmeye çalışan kişilere karşı sessizlik, ağırbaşlı bir duruştur.
Örneğin:
İş yerinde birinin alaycı bir şekilde başarılarınızı küçümsemesi…
Gülümseyip hiçbir şey söylemeden dönüp işinize bakmanız, çoğu zaman o kişiyi en rahatsız eden cevap olur. Çünkü sessizlik bazen en yüksek sestir.
Nazik Olmak Zayıf Olmak Değildir
Toplumda hâlâ “Kibar insan ezilir” önyargısı var. Oysa nazik olmak, tepkisiz olmak değildir. Aksine, kişinin kendini ve sınırlarını tanıması, onları savunurken başkalarını da incitmemeyi seçmesidir.
Bir örnek daha düşünelim:
Bir aile büyüğünüz sürekli hayatınıza müdahale ediyor. İşinize karışıyor, kararlarınızı eleştiriyor.
Cevabınız şu olabilir:
“Senin düşüncelerine değer veriyorum ama bazı konularda kendi yolumu çizmem gerekiyor. Beni bu konuda desteklemen bana iyi gelir.”
Bu ifadede hem saygı var hem mesafe. Ne kalp kırıyorsunuz ne de kendinizi ezdiriyorsunuz.
Cesaretin İnceliği
Nazikçe sınır çizmek, cesaretin zarif hâlidir. Çünkü çoğu zaman insanın kendini savunması öfke ile olur.
Ama öfkeyi zarafete dönüştürmek, olgunluk gerektirir. Karşı tarafa haddini bildirmek için yüksek sesle konuşmaya, bağırmaya, kırmaya gerek yoktur.
İçten ama ölçülü bir cümle, karşı tarafı düşündürür. Bazen bir “Bu söylediğin beni incitti.” demek, uzun nutuklardan daha etkilidir.
Çocuklara da Öğretilmeli
Bu beceri sadece yetişkinlere değil, çocuklara da öğretilmeli. “Hayır” demek, sınır koymak ama bunu nezaketle yapmak…
Erken yaşta bu bilinci kazanan çocuklar, ileride kişilik haklarını daha sağlam savunabilirler.
Bir çocuk arkadaşının zorbalığına maruz kaldığında “Ben böyle bir oyun oynamak istemiyorum, bana böyle davranman hoşuma gitmiyor.” diyebiliyorsa, ileride kimse onun sınırlarını kolay kolay çiğneyemez.
Herkesin bir sınırı vardır,hatırlatmak bir sanattır.
Her insanın bir sabrı, dayanma eşiği ve kişisel alanı farklıdır. Bunlar çoğu zaman sözlü olarak dile getirilmediği için fark edilmez. Ama bu fark edemeyen insanları suçlamadan önce, biz kendi sınırlarımızı net ve zarif bir şekilde dile getirmeyi öğrenmeliyiz.
Zarafet, öfkeyi değil ölçüyü seçmek demektir.
Ve bazen “Dur” demek, “Defol” demekten çok daha güçlüdür. Çünkü gerçek güç, sesini yükseltmeden de mesaj verebilmektir.
Unutmamak gerekir ki;
Nezaket, bazen en büyük meydan okumadır.
Yeni yazımda buluşmak dileğiyle saygılarımla
Mükemmel olmuş mükemmel 🍀