Hayat yolculuğumuzda her birimizin bir hikayesi var. Hikayeler, ruhu olan verilerdir; anlattıklarımız kadar varız aslında. Onun dışında eksiğiz, noksanız ve hamız. Bu yazıyı okurken, kendi hikayenizi bir an olsun düşünün. Neler yaşadınız, hangi renkler ruhunuza dokundu?
Benim hikayemin köşebaşı burası.
Hikayemin nazar boncuğu iğnesi ise inanç.
Çünkü en iyi bildiğim şey, inanmak oldu her zaman. İnanç, göbek adım gibi. Hayatta ne olursa olsun inandıklarımdan vazgeçmedim.
Hayallerime, içimdeki kız çocuğuna ve ruhumdaki mavi renge hep sahip çıktım.
Hepimizin içinde bir renk vardır. Yaşadıklarımız, umduklarımız, hayallerimiz, kayıplarımız, kazandıklarımız, acılarımız ve mutluluklarımız… Hepsi bu renge çarpar, karışır ve bulaşır. Zamanla renklerimiz değişir; hayat da bir yürüyüş değil midir zaten? Bu yürüyüşte önemli olan, rengimizi koruyup koruyamadığımızdır. Ben her adımda, elimden geleni yapıyorum. Mavim, ruhumun aynasıdır ve ben onu çok seviyorum.
İçimdeki çocuk ise bu hikayenin kahramanı.
Onun hayallerine, saf sevgisine hep sarıldım. Bugün hala 7 yaşında gibiyim.
O karanlık koridorda, salon kapısına koşmakla bağırarak şarkı söylemek arasında gidip geliyorum.
Hangisini mi seçiyorum? Tabii ki hala dans ederek şarkılar söylüyorum.
Avuçlarım terli, gözlerim parlıyor ve o samimi gülümsemeyle içimdeki kız çocuğuna sesleniyorum:
“Çocuk, seni çok seviyorum!
İnandığın hikayendeki ruhu fark ettiğin, keşfettiğin ve değerli kıldığın için; merakların, öğrenme isteğin ve her koşulda kendin kalabildiğin için kucaklıyorum seni.”
Hepimizin bir rengi var ve hayat, bu rengi koruma çabasıyla şekillenir.
Renklerimiz, kim olduğumuzu ve hayata nasıl baktığımızı yansıtır.
Renginiz ne olursa olsun, onu koruyun ve sahip çıkın. Çünkü o renk, sizi siz yapar.
Ben kim miyim? Ben bir öğretmenim. Adım Özlem. Hikayemi ve hikayenizi paylaşmak için buradayım. Unutmayın, içimizdeki çocuk her zaman bizimle. Ona sarılmayı asla bırakmayın.
Sonraki yazım da mavinin her tonuyla görüşmek üzere …
Sevgilerimle,
Özlem