**ÇAĞDA SÜRGÜN**
Bir Arap’ı savunduğunuzda Arap olmuyorsunuz; bir hayvanı savunduğunuzda hayvan olmuyorsunuz; bir ağacı savunduğunuzda ağaç olmuyorsunuz. İnsan oluyorsunuz. Haksızlıklar karşısında sessiz kalmıyorsunuz.
Çağda kendini sürgün gibi hissetmek…
Dostlarım, uzun zamandır bir araya gelmedik. Yaz dönemi çoğumuz için böyledir. Bir kahve muhabbeti yapalım.
Ne vakit, ne nakit ne de akit öldürmeden…
İnsanlığa erişim engelimiz yoksa hâlâ umut vardır. Umut, karanlığın en yoğun olduğu anlarda bile bir ışık gibi parlayabilir. Sesimizi yükseltmek, haksızlıklara karşı durmak ve adaleti savunmak, insan olmanın gereğidir.
Görünüşe göre günün, gündemin ve hüznün gereğini mi unuttuk, yoksa unutturuldu mu bilmiyorum.
Uzun yıllardır televizyon izlememek benim için unutulmuş bir alışkanlık. Dijital çağın getirdiği ulaşılabilirlik ve diğer kaynaklardan beslenme, birçoklarımızın yaşam tarzı hâline gelmiş durumda.
Dijital haber platformlarında gezinirken önüme düşen birkaç haber:
Aylardır süren insanlık dramı: Filistin kan ağlıyor, topraklar kanla sulanıyor. İzlesek de, izlemesek de, acı devam ediyor.
Sarsıcı bir feryat kulaklarımda çınlıyor. “Yorulduk” diyen bir çocuk, “Ölsem de dinlenebilsem” diyor. Daha on yaşında; varlığı, yokluğu belirsiz!
İnsanlığımdan utandığım bir sesleniş, gözleri gözüm oldu. Hıçkırıklarıyla nefes alamadım bir an.
Dünyanın sessizliği karşısında ne yapılabilir? Doğu Türkistan’a sessiz kalınıyor. Aylardır insanlığa erişim yok.
Başka bir çocuk, bir kız çocuğu, yalın ayaklarıyla şöyle demiş: “Sonsuza kadar buradayım. Vücudumdaki kanın son damlasına kadar, ruhum kalmadığında ve öldüğümde topraklarıma gömüleceğim.”
Yüreğinden öpüyorum o çocuğu!
Bir yanım Filistin, bir yanım Doğu Türkistan. Dil, din, ırk, mezhep fark etmeksizin, nerede bir mazlum feryadı duysam, ciğerlerimden yanarım. Bu çağda sürgün kalan kalbimle…
Gündeme gelen köpeklerle ilgili yasa… Bu olamaz! Biz inandığımız, iman ettiğimiz bir milletiz. İçime içime ağlarken, sosyal devletin ölüm değil, çözüm araması gerektiğini düşünüyorum. Elbette kimsenin evladı zarar görmemeli. Fakat dünya, içindekilerle birlikte yaşamayı emreder. Sünnetullah’a aykırı hareket, helake sebebiyet verir.
İlahi kelam ne der? “Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın.” (İsra Suresi, 33. Ayet)
Bu köpekleri katledersek, yarın kediler, kedilerin yok oluşuyla fareler ve farelerle birlikte veba yaşanabilir. Tarihte yaşandı. Neden ders alınamıyor, anlamış değilim dostlarım.
Son günlerde üstat Cahit Zarifoğlu’nun sözünü sıkça tekrar ederim: “Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim.”
Kadın cinayetleri, vicdanımızı en derinden yaralayan meselelerden biri. Her gün bir annenin, bir kız kardeşin, bir eşin yaşamı elinden alınıyor. Kadınlar, yaşamın her alanında var olmalı ve özgürce hayatlarını sürdürebilmeli. Onlara karşı işlenen her cinayet, insanlık onuruna karşı işlenen bir suçtur. Kadının yaşam hakkını savunmak, yalnızca kadın olduğu için değil, insan olduğu için temel bir görevdir. Bizler, toplumsal olarak bu zulme karşı durmalı, adaletin sağlanması için sesimizi yükseltmeliyiz.
**Kadın anadır, kadın mayadır;
Kadın mavidir, derinlikte incidir.
Onu koru dediğimiz kimdendir?
Aslında koru dediğimiz, kendindendir.**
Farkındayım, üzerinize kasvet çökmüş olabilir. Hepimiz aynı dertten muzdaribiz.
Güne ve gündeme dair sohbetin sonuna gelirken, dostlarım, bu karanlık zamanlarda birbirimize tutunarak, birlik ve dayanışma içinde olmalıyız. İnsanlığın, adaletin ve barışın savunucusu olmaya devam edelim. Çünkü en karanlık gece bile, güneşin doğuşuyla sona erer.
Her birinizi saygıyla selamlıyorum.
—
Yüreğinize,kaleminize sağlık…