Bir resmi anlamak için yalnızca göz yetmez; niyet, dikkat ve cesaret gerekir. Olaylara geniş bir çerçeveden bakmadan, parçaları birleştirmeden ve derine inmeden kurulan her cümle, yarım bir hakikate dönüşür. Ne yazık ki, yaşadığımız çağda derinlik bir yük gibi algılanıyor. Zira sorgulamak, araştırmak, anlamaya çalışmak, toplumun en sevmediği davranış biçimlerinden biri hâline geldi.
Bugünlerde neye inandığımızı, neyi tanıdığımızı bile unutmuş durumdayız. “İnanmak mı, tanımak mı?” sorusunun cevabı, artık sadece kişisel bir tercih değil, kolektif bir çöküşün işaret fişeğidir. Çünkü tanımak, sadece bilmek değildir; anlamak, kavramak ve özümsemektir. Fakat yüzeyde dolaşan, içi boş kavramlarla örülü bir toplumsal düzen inşa edildi. Herkes birbirini tanıdığını sanıyor, ama kimse kimseyi bilmiyor. Çünkü herkes, kendisine öğretilen kalıplarla bakıyor hayata.
Ve biz, sessizce sıradanlaştık. Hatta o kadar sıradanlaştık ki, vicdanımızı bile susturmayı başardık. İnsanlığımızdan eksildik, çünkü sessizliği bir erdem gibi pazarladılar. Tepkisizliğimizi akıllılık, kayıtsızlığımızı zarafet saydık. Bize, boyun eğmenin bir erdem olduğunu öğrettiler. Ve çoğumuz buna inandık. İşte en büyük kırılma burada başladı.
Bir kahve fincanında gizlenmiş özeni, bir cümlede saklı vicdanı bulmak artık ayrıcalık oldu. Oysa eskiden bu bir normdu. Şimdi ise özenli insanlar, birer istisna. Ve bu istisnalar bile susturulmak isteniyor; çünkü düşünmek, hissetmek, farklı olmak tehlikeli bulunuyor.
Bugün bize sunulan gerçeklik, aslında bir illüzyon. Gerçek olanı görmememiz için kalabalık sesler, yapay gündemler, sansürlenmiş bilgiler arasında boğulmamız sağlanıyor. Her gün ekranlardan akıtılan “doğru”lar, aslında en büyük yanılgıların taşıyıcısı. Sözde haber, sözde fikir, sözde özgürlük… Gerçekle bağı olmayan bir illüzyonun içindeyiz.
Bu yüzden geniş çerçeveden bakmak artık bir ayrıcalık değil, bir zorunluluktur. Aklımıza ihanet etmeden, sezgilerimizi susturmadan, sormaktan ve sorgulamaktan vazgeçmeden bakmak zorundayız. Aksi hâlde bize dayatılan yaşam tarzı, düşünme yetimizi tamamen elimizden alacak.
Unutmayalım, sustukça kaybediyoruz. Tepkisizlikle ödüllendirilen bir toplum, gün gelir vicdanıyla hesaplaşamaz hâle gelir. Ve o gün geldiğinde, ne tanıdığını sandığınız insanlar, ne inandığınız fikirler, ne de güven duyduğunuz yapılar kalır geriye…Yazımın sonuna gelmişken bir dörtlükle her birinizi selamlıyorum.
Aklına ihanet etme, suskunlukla büyür yalan
Gördüğünü sanmak yetmez, derinlerde giz var her an
Sıradanlaştıkça ruhlar, silinir insanlık izi
Özenli bir bakış gerek, çözmek için bu düğümü!