Kadın, yaşamın özünü taşıyan, doğuran, büyüten, dönüştüren bir güçtür. Tarih boyunca toplumun her alanında varlık göstermiş, kimi zaman baskıya rağmen direnişiyle, kimi zaman sevgisiyle dünyayı şekillendirmiştir. Sanatta, edebiyatta, bilimde, siyasette ve daha nice alanda iz bırakan kadınlar, insanlığın ilerleyişinde temel taşlardan biri olmuştur.
Kadın, sadece biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda kültürün ve medeniyetin taşıyıcısıdır. Anlatılarda bazen bir savaşçı, bazen bir bilge, bazen de bir ilham kaynağı olarak karşımıza çıkar. Doğanın ona verdiği yaratıcı gücü, sanatla, düşünceyle, emekle besleyerek dünyaya sunar.
Ancak kadın, tarih boyunca çoğu zaman hak ettiği değeri görmemiş, toplumsal normlar ve eşitsizliklerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Fakat her çağda, her coğrafyada, baskılara rağmen var olmayı başarmış, özgürlüğü ve eşitliği için mücadele eden kadınlar, bugünün ve yarının yolunu aydınlatmıştır.
Kadınlar, her alanda güçlü varlıklarıyla dünyayı şekillendirirken hâlâ birçok engelle karşılaşmaktadır. Eğitime erişim, iş hayatında fırsat eşitliği, toplumsal cinsiyet rolleri, şiddet ve taciz gibi konular, çözülmesi gereken en büyük sorunlardan bazılarıdır. Kadınlar Günü, bu konulara duyarlılığı artırarak farkındalık yaratmak ve somut adımlar atmak için bir çağrıdır.
Gerçek bir kutlama, ancak kadınların eşit ve adil bir dünyada yaşadığı gün mümkün olacaktır. Bu yüzden 8 Mart, yalnızca bir gün değil, tüm yıl boyunca süren bir bilinç ve mücadele ruhudur.
Kadın sadece bir birey değil, bir hikâyedir; geçmişi, bugünü ve geleceği içinde taşıyan bir yolculuktur. Onun sesi duyuldukça, hakları tanındıkça, dünya daha adil, daha güzel ve daha yaşanabilir bir yer olacaktır.
Kadına yönelik şiddet, insan haklarının en ağır ihlallerinden biridir. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ya da cinsel her türlü şiddet, sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir yaradır. Dünya genelinde milyonlarca kadın, evde, iş yerinde, sokakta ya da dijital dünyada şiddete maruz kalıyor. Bu durum, kadınların hayatını, özgürlüğünü ve temel haklarını tehdit eden büyük bir eşitsizliği gözler önüne seriyor.
Şiddet, çoğu zaman geleneksel toplumsal normlar ve cinsiyet eşitsizliğiyle beslenir. “Kadının yeri evidir”, “Kadın susmalı, itaat etmeli” gibi düşünceler, erkek egemen sistemin kadınları baskı altında tutmasının bir sonucudur. Oysa hiçbir kültürel, dinsel ya da toplumsal gerekçe, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıramaz. Şiddet, yalnızca bireysel bir sorun değil, politik ve sistematik bir meseledir.
Kadınlar, şiddete karşı korunmalı ve desteklenmelidir. Yasaların etkin uygulanması, sığınma evlerinin artırılması, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması şarttır. Ancak en önemlisi, şiddete karşı sessiz kalmamaktır. Şiddete uğrayan kadınlar desteklenmeli, tanık olanlar susmamalıdır.
Kadına yönelik şiddeti sonlandırmak, sadece kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Unutulmamalıdır ki, bir toplumda kadınlar güvende değilse, o toplum asla gerçekten özgür olamaz. Şiddetin karşısında durmak, eşit ve adil bir dünya için atılacak en önemli adımlardan biridir.
Öylesine sevilmek istedik sadece…
Ne büyük cümleler, ne efsaneler,
Ne de adımızın yazıldığı duvarlar,
Sadece içten bir ses, “iyi ki varsın” diyen.
Ne güneşi istedik avuçlarımızda,
Ne de yıldızları sermeleri önümüze.
Sadece bir çift göz,
Baktığında ev hissi veren.
Bir rüzgâr gibi geçip gitmesin sevda,
Bir yağmur damlası gibi toprağa sinsin,
Kokusu kalsın havada,
Ve biz, sessizce gülümseyelim.
Tüm kadınların emekleri, hakları ve hayalleri için bu mücadeleye omuz veren herkese saygıyla…