ARTIK YENİ ÖYKÜLER ANLATMAK GEREK
“Belki kendiliğimden hiçbir şey söyleyemezdim. Ancak dün, Aspasia’nın savaşta ölenlerle ilgili hazırlamış olduğu konuşmayı dinledim…”
Bu sözler “At Sineği” lakabıyla bilinen Sokrates’e ait. Bakın, lakabını bile biliyorum…
Peki, kimdir bu Aspasia? Onun kim olduğunu yazının sonunda söyleyeceğim.
Bugün biraz kadınlardan ve neden hâlâ “var olma” sorunsalıyla karşı karşıya olduklarından söz etmek istiyorum. Üstelik bunu tarihsel bir çerçevede ele alarak yapacağım.
Bilinen en eski kadınla başlayalım mı?
Hz. Havva ile…
Bazı semavi dinler, ilk insanın (Adem) topraktan yaratıldığını söyler. Toprak, ne kadar güzel bir elementtir aslında…
Bir kere berekettir.
Merhamettir.
Üzerinde yaşayan her türlü canlıya kucak açan ve onları doyurandır.
Peki ya kadın?
Kadın, o ilk insanın eğe kemiğinden yaratılmıştır.
Bir erkeğin uzvundan…
Üstelik eğri ve esnek bir kemikten.
Bu durumda bir kadın nasıl olur da erkekle eşit sayılabilir?
Nasıl onunla boy ölçüşebilir?
Ve daha bitmedi…
Kadın, şeytanla iş birliği yapıp hem Hz. Adem’in hem de kendi cennetten kovulmasına sebep olan, yani “ilk günahın” faili olarak görülmüştür.
İslam dininde bu anlatımı destekleyen açık bir ayet olmasa da kültürler birbirini öyle etkilemiş ki, çoğumuz buna inanır hale gelmişiz.
Maalesef bu öyküler bilinçaltımıza, hatta genetik kodlarımıza işlemiş.
Kadın, baştan suçludur.
Erkeğin gölgesidir.
Ancak onun hizmetkârı olabilir.
Öyle ki, geçmişte “kadının beyni var mı?” diye sorgulanmış.
“Kadın insan mıdır?” diye tartışılmış.
Demokrasinin ilk kıvılcımlarının atıldığı coğrafyalarda bile, bir kadının onu himaye eden bir eşi ya da babası yoksa, köleyle eş tutulduğu vakidir.
Biraz öne çıkan, bilge bir kadın ise bazı coğrafyalarda “cadı” sayılmış; işkencelere maruz kalmış, yakılmış.
Engeller, baskılar, yok saymalar…
Ancak eril erk’in tüm çabasına rağmen tarih, müthiş kadınlar doğurmuştur.
Bilim insanları, sanatçılar, filozoflar, akademisyenler, politikacılar…
Fakat tarih ne yazık ki ya onları hiç anlatmaz ya da eksik anlatır.
Günümüzde de tablo çok farklı değil aslında.
Kadınlara pek çok sorumluluk yüklenmiş durumda ama buna rağmen yeterince değer verilmiyor.
Konumumuz ne olursa olsun, hâlâ görmezden geliniyoruz.
Hâlâ erkeğin bir adım gerisindeyiz…
Aspasia’dan, Havva’dan binlerce yıl sonra bile!
İşte bu yüzden, herkes bir noktada Sokrates’i bilir ya da adını duymuştur da, ona hocalık etmiş olan Miletli Aspasia’yı pek azı tanır.
Kadının yaratılış öyküsünü 6-7 yaşındayken annemden dinlemiştim.
Bazı öyküler can yakıyor…
Etkisi binlerce yıl sürüyor.
O halde, gelecek kuşaklara artık başka öyküler mi anlatmalıyız?
“Kadını susturan her öykü, insanlığı da yarım bırakır.”
Her okuru saygıyla selamlıyorum görüşmek dileğiyle..