Düdüklü Tencere Nedir ki?

Merhaba,
Bilirsiniz ya düdüklü tencereyi. Hani o eski zamanlardan kalan, içinde harika lezzetlerle dolup taşan, kokusuyla anneyi hatırlatan tencere. O isimle ne kadar da yıllarca dolaştım. “Düdüklü tencere”… Babam… Ne zaman bir şey anlatmaya başlasam, “Düdüklü tencere kalk, bir su getir!” derdi. Artık ne konuşuyorsam sürekli, kafası şişmiş olsa gerek, düdüklü tencereye bakıp bana benzeyip benzemediğini düşündüm. Düdüklü tencerenin düdüğündeki dumana elimizi koyup hayaller kurar, cesaret toplardık. O günlerden geliyor olmalı belki de bu yaşlardaki sevilme isteğimiz.

Babam… Severdi beni, bilirdim, severdi… Çok konuşsam da, severdi. Anlatılanları dinlerdi, sadece görmezdi, hissettiğimizi anlardı. Annem banyodan çıkarıp saçlarımı tararken ellerinin yüzümü okşamasını hatırladıkça, kalbime dokunur hala elleri. Belki o yaşlardan gelir, bu yaşlardaki sevilme isteğimiz. Babam, her sabah okula elimi sıkıca tutup bırakışında, bu hayata güvenimi verirdi.

Hatırlarım, her gün sobayı yakarken üşümememiz için ekmeğe sürdüğü balı… Ekmeğe tutkundu çünkü hayattan mutluluğu doyasıya yaşamak istiyordu. Bu yüzden her güne umutla başlardı. O güne umutla başladığı için, ben de umutlu olurdum. Güçlüydü bilirdim, güçlü olmak için nedenleri vardı belki. Okuldaki gücü ve güveni bana o güçlü olmaktan geçirdi. Çok konuşan bir çocuk oluşum aslında çok güzel dinlediğimdendi. Yoksa nereden bilecektim onca kelimeyi?

Biz çocukları yorumlarken aslında; babamın tabiriyle hepsi birer “düdüklü tencere”. Harika kokular barındıran, lezzetli tadlar bırakan, kokusu rengarenk, kapağı açılana kadar binbir heyecan taşıyan. Kime eşlik ve rehberlik ettiğimizi bir bilsek daha mı farklı olurdu sanki?

Anlamaya çalışsak, hayal kursak, bir an için çocuk olsak?

Çocuklar konuşurken ne söylediklerinden çok, ne dinlediklerine bakmalıyız. Ah, biraz da çocuk kalmalıyız. Bu zamanı anlamaya çalışırken hayallerimizi unutmamalı, hep umutla o hayallere sahip çıkmalıyız. Tıpkı o küçük kız çocuğu gibi…

Ve ne güzeldi, kurduğum hayallere adım adım ilerlemek, ilerlerken düşmek, düşünce yeniden ayağa kalkmak ne güzeldi… İnsan, çocukluğuna sarılma isteğiyle doluydu. O kokuda olması, babasının düdüklü tenceresi olması ne güzeldi hala…

Gelelim bizim düdüklü tencereye:
Düdüğünde kokusuyla harika yemekler pişer, yenir, hazmedilir.

Her düdüğünde hayallerim fısıldar,
O eski lezzetlerle dolu anılara…
Çocukların saf sesi, gülüşü hiç susmaz,
İçimizdeki o masum sesi duyarım.

O ses hiç susmasın olur mu?

İçinizdeki çocuğa sevgilerle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Verified by MonsterInsights